B. İnan Özcan

Yollar düşünerek yürününce aşınır mı?

B. İnan Özcan

Derler ki yol insanı terbiye eder.

Doğrudur. Çünkü insan arz üstünde yola düşünce daha önce öğrendiklerinden farklı insanları, eşyaları, durumları, müşkülleri tanır ve onlarla yüzleşir.

En son aşamada da sınanır.

Yer değiştirmek kök salmaya manidir ama yer değiştirmek uyum sağlama, manevra kabiliyeti edinme, başka perspektiften bakma gibi vasıfları da ortaya çıkaran bir şeydir pekâlâ.

Aynı yerde kalan insan kökleşir, güçlenir, dallanır, budaklanır evet ama bir yerde de paslanır, küflenir, huysuzlaşır ve durgunlaşır.

Yola çıkan insansa öyle değildir. Tanır, bilir, az şaşırır.

Zira ondandır ki oturaklılar nezdinde hep konuklar kıymetlidir. Çünkü yoldan gelmişlerdir ve onlardan öğrenilecek çok şey vardır.

Yola çıkmayanlar bir tek ayağına geleni görür hep şaşırır.

Tıpkı göller gibi kirini içinde absorbe etmeye çalışır; başarır, başaramaz.

Durgun su, akarsu kadar makbul değildir. Kurbağalara yuvadır durgun su. Akarsu ise temizdir ve diridir. Kurbağalar, sülükler coşkun sularda tutunamaz, yurt kuramaz.

Onların yurt kuramadıkları bu sularda parlak pullu kıvrak balıklar fink atar.

İşte insan da göçer iken ya da yolcu iken hafif ve manevra sahibidir.

Manevra kabiliyetiyle, hızlı yer değiştirmesiyle öne çıkan hafif Selçuklu süvarilerinin Malazgirt'te hantal Roma zırhlılarını tarumar ettiği gibi; hafifliğinden, kıvraklığından aldığı güçle kayayı da deler orduları da dümdüz eder.

Kaderin cilvesine bakın ki akarsular da hep göllere yahut denizlere akar. Kıble seçtiği istikamet kendi karakterinin zıddı bir karakterdedir. Ve ona dönüşmek ister; köylerin şehirlere aktığı gibi. Ya da şehirlerin köylere imrenerek baktığı gibi herkes, her şey zıddına meyleder.

Yol dedik; oradan akarsu, göl, köy dedik; oradan kasaba dedik, şehir dedik; yoldan çıktık ama yolu unuttuk.

Evet, yol üstünde yürüyene rahle-i tedris olan yol…

İster hippi olun, ister anarşist, ister derviş olun, ister turist, isterseniz bu isimlerle anılmayacak önemsizlikte kısa mesafeli bir yolun yolcusu… Her halûkarda yol size yolu da yordamı da öğretir.

Yaşayarak öğrenmek yol ile bir de yolun sonunda vardığımız gurbet ile geride bıraktıklarımızın yüreğimizde bıraktığı burukluk ve sıla hasretiyle mümkün olan şeydir.

Günlük hayatta düşünceyle baş başa kalacağım korkusuyla sohbete telefonuyla gelen zamane insanımız sohbetin kıvamı kaçtığında hemencecik telefona döner de orda onu bekleyen kısa hikâyeleri izleyerek kendinden kaçmış, düşüncenin can sıkıcı dehlizlerinden uzaklaşmış olur.

Bakın ve dikkat edin; göreceksiniz ki düşünmeyi seven insanlar yürümeyi de sever. Aslında bu tür insanlar esasen düşünmeyi sever. Ve insan yürümeye başladığında düşünceleri de devreye girer.

Tefekkür, analiz, sorgulama, gözlemleme, muhakeme, muhasebe bir sürü düşünce eylemini ‘yol’ boyunca ifâ eder insan.

Yolda yürürken film izleyemezsiniz, yemek yiyemezsiniz, telefon kurcalayamaz, makyaj yapamazsınız. Yolda yürümenize mani olmayacak tek eylem düşünmektir.

Ve bir bakmışsınız ki şehrin öbür ucundasınız. Düşünmeyi meslek edinenler yürümeyi de adet edinmişlerdir. Nerede yürümekten imtina eden birini gördünüz, o kişi düşünceye de hayatında yer açmıyordur yeterince. Tabi bunlar genellemeler ve intibalarla örtülü yargılar.

Yol düşünceye ve gözleme imkân verdiği için anlamlıdır.

Bize muallim, müderris olan yol, bizi kuşatmadan bizi hapsetmeden emziren memedir.

Düşüncenin flört ettiği yürüme eylemi de düşüncenin asaletinden pay alan ekürisidir…

Yazarın Diğer Yazıları