B. İnan Özcan

Kendini hatırlamak ve kendini unutmak isteyenler

B. İnan Özcan

Yaptığı işte ve yaşadığı hayatta kendini bulan insan işini severek yapar ve başarılı olur. Keyifle yaşar, çalışır, ömrünü geçirir ve kendini de “ah vah” çekmeden geliştirir. Zira gelişmek onun için bir zahmet ve zorunluluk değildir. Çünkü sevdiği işi yapıyor, sevdiği mekânlarda, sevdiği insanlarla, sevdiği yaşamı sürdürüyordur.

Böyle insanların etrafa ilgisi daha azdır. Çünkü kendi yaşam çemberinde kendini avutacak iklim fazlasıyla vardır.

Bu insanlar kaldırımda yürürken özgüvenle yürürler. Bakışlarıyla “ben bu işi biliyorum” derler ve etraflarında cereyan eden olmamış hayatlara anlam veremez, o hayatların neden bir tarafı eksiktir sorusunu sormazlar. Sorsalar da cevapları ekseriyetle yanlış olacaktır. Bu hayatlara dair ilgileri olmadığından bilgileri de pekâlâ yüzeyseldir.

Bu insanlar bir süre sonra belirli bir tekdüzelik içerisine hapsolurlar ki, bu hapislik durumu tedricen oluştuğu için fark edilmez ve tedbir alınamadığından genelde rutinler rutinlere eklene eklene monoton bir hayata dönüşür. Hatta nur topu gibi bir “monoton hayatları” olur bu insanların.

Bu tür insanlar yaş kemale erince bu monotonluktan kurtulmak için daha önce merak etmedikleri hayatların kupürlerini toplamaya, daha önce ilgi ve ihtiyaç duymadıkları aşağı mahallenin insanlarına ilgi duymaya başlarlar. Bir turistin bir beldedeki insanlara olan samimiyeti kadar bir mesafeden başka hayatlara, olmamış hayatlara, amatör yenilgilerin kabuk bağlattığı hayatlara, müzmin fakirliklerin mecbur bıraktığı zorlu yaşamlara, fantezide kalan bir sığlıkta da olsa ilgi duymaya başlarlar.

Kamyoncu lokantasında saç kavurma yemek, şehrin banliyösünde bir kokoreççi keşfetmek, “spa”dan sıkılıp geleneksel hamama gitmek falan bunlar işin görünen gündelik kısmıdır. Asıl ilgileri insana dair bir ilgidir ki daha önce görmedikleri ilgileri daha önce fark etmedikleri sadelikleri tek tek gözlemler ve iç geçirirler.

Bütün bunlar her şeyin düzenli olduğu bir hayatın doğallığını kaybedişi sonrası tekrar hatırlanmak isteyişidir.

Bazı insanlar da gırtlaklarını sıkan zorlu yaşamdan, sevmediği işleri yapmaktan, sevmediği kadınlarla ya da erkeklerle kurdukları hayattan çıkmak isterler. Fakat zaman ilişkileri kemikleştirdiği için ve imkânsızlıklar hatta zorunluluklar ve dahi sorumluluklar radikal kararlar alıp masayı devirmeyi engellediği için kanıksanmışlıklar hayatın iskele direği yapılıp demirbaşa kaydedildiği için, belli bir zaman sonra onlar da aynı birinci gruptaki “tuzukurular”ın yaptığının tam aksini yaparlar.

Bayramda tatile giderler, çocuklarına modern isimler koyarlar, lüks mekânlarda kahve içerler ve bunları fotoğraflarla belgelerler. Bunlar da tıpkı birinci grubun sonradan oluşan ilgilerinin gündelik görünen kısımları gibidir, bunların da asıl ilgileri insana dairdir. Yaşamadıkları bir konforlu hayatın sembolleri etrafında döner dururlar. Bütün bu öteki mahalle gezilerinden döndüklerinde onları bekleyen sevmedikleri işleri ait olmadıkları yaşamları unutmak isterler.

Sınıf atlamak için ne nakit ne de vakit uygundur, zira ne paraları vardır ne de ömürleri müsaade verir böyle bir şeye. Onlar da yüzeysel bir ilgiyle bir turistin bir beldeye geldiğinde oradaki yaşamla olan ilgisi, bilgisi nispetinde bir bağ kurarlar, kalmak için değil bir süreliğine kendilerini unutmak için uğradıkları yerlere.

Sınıf atlayamasalar da sınıf atladığını düşündükleri insanların yaşamlarına ait yerlere, eşyalara, rabıtalara ilgi duyup, sahip olup arzularını tatmin eder, kendilerini unutmak isterler. Sevilmeyen hayatlar unutulmalıdır çünkü ve bu sağlıklı bir tedbiridir insan bünyesinin.

Sonuç itibarıyla kendini hatırlamak isteyenlerin aşağı mahalle ilgileri de ziyaretleri kadar, kendilerini unutmak isteyenlerin yukarı mahalle ziyaretleri de ilgileri kadardır.

İki mahalle de bir yayığın içindeki süt kaymağının bir o tarafa bir bu tarafa çalkalana çalkalana tereyağı olması gibi illaki bir oluşum vücuda getirir toplumda. Hangi tarafın tamama erip tereyağı olacağı, hangi tarafın peynir altı suyu olacağını da akış belirler.

Çünkü iyi ya da kötü yoktur; farklılıklar vardır ve bir terkip söz konusudur.

“Söz ehli muska yazar,

Yazı ehli reçete

Söz ehli mendil taşır

Yazı ehli peçete.”

Yorumlar 3
İnan özcan 08 Ocak 2023 11:40

Teşekkür ederim

ÇAĞATAY BİLGE 07 Ocak 2023 23:15

Çok güzel anlatmışsın

Yazarın Diğer Yazıları