Malatya üvey evlat mı?

Malatya’da çalışan bir meslektaşım dün bunları söyledi telefonda; “Malatya’da da durum çok kötü. Elbistan kadar, Hatay kadar kötü. Basın neden Malatya’yı göstermiyor? Bizler ofislerimizi kaybettik, canımızın derdine düştük sesimizi duyuramıyoruz. Malatya üvey evlat mı? Bunu araştırın.”

Hakikaten böyle bir yıkım varsa Malatya haberlerde neden fazlaca yer almıyor? Neden hepimiz kurulmuş gibi belli bölgelere gidiyoruz?

Meslektaşımın bir diğer savunusu da, bölgedeki ajansların 3 gün sonra meydanda göründüğü idi. Adıyaman’daki bir depremzede kardeşim daha aynısını söyledi.

Hakikaten, neden depremin ilk günlerinde yardım gitmediğini konuştuğumuz alanlardan, yine ilk günlerde görüntü gelmediğini, halbuki oralarda da yaygın ajansların temsilcileri olduğunu düşünmedik?

Araştırın dedi meslektaşım. “Nesine söyleyim canım efendim, gayri düzen tutmaz telimiz bizim.” demiş türküde. O telden bu telden söylemek isterdim; o telden bu telden tumturaklı cümleler kurmak isterdim ama bu ara susmak iyi geliyor.

“Gazeteci dediğin diyorum” tam bu paragrafta; “Gazeteci dediğin Selma bir yere parmak basar, kanırta kanırta gözünün içine sokar milletin, o parmak bastığı yeri vurgulamak için maddeler sıralar ve kafasına kafasına vurur o milletin. Sonra mevzuyu bir taraftan tutar, öteki tarafın ne olduğu umurunda olmadan söyler de durur. Böylesi makbul. Malatya neden konuşulmuyor, haydi eleştir, haydi taraf ol ve eleştir.”

Sonra da diyorum ki, “Hangi telden çalsam eksik kalacak bu türkü. Sanki Malatya konuşulmuyor da, başka gerçekler konuşuluyor gibi. Enkazdan başka ne gördük iki hafta biz? Enkazın altındakiler, kameranın arkasındakiler nerede? Çadır nerede meselâ, o kadar insan çadır diye yırtınıyor, bu kadar insan da, çadır var diyor. Haydi bakalım kim doğru söylüyor, araştır Selma…”

Bir yazarımız vardı; Murat Yerlikhan. Malatya’dan yazardı, 3 ay kadar önce Hakk’ın rahmetine kavuştu. O geliyor aklıma; acaba bilmediğimiz o yerlerden bakıp, iyi zamanda ölmüşüm falan diyor mudur diye düşünüyorum.

Sonra tekrar kendime dönüp; “Hayır yani araştırsan ne olacak, Fatih Altaylı’mısın ki ona çatıp buna çatıp sözlerin gündem olsun, Ahmet Hakan da değilsin, geçmişinden dem vurup eleştirirken bir taraftan da yazdıklarını konuşsunlar. Bir de herkes çok konuşuyor. O kadar sesin arasında sesinin duyulması MUCİZE. Bir de mucize haberleri vardı sahi…”

Hakikaten, nereden buluyor bazıları o kadar konuşacak şeyi? Kandilli deprem bildirimi geçiyor, o birileri anında deprem olan bölgeyle ilgili eleştiriyi basıyor.

Arkadaş bir durun, hele deprem olduğunu hazmedelim de sıra size gelsin.

Hele bazıları var, o kadar çok konuşuyor ki, doğru söylese de sırf konuştuğu için eleştiriyi basasım geliyor. Sonra da diyorum, “Ne uğraşacaksın, takipçileri bir şey yazacak, cevap vermeden duramayacaksın, o oradan bu buradan derken telefonu fırlatasın gelecek. Yeni telefon çok pahalı, en iyisi kahveni iç, otur aşağı.”

Hakikaten, küresel iklim felaketinden dolayı kayısı rekoltesi düştü haberi yazacakken, depremden dolayı kayısıyı bile unutuşumuza, aslında Malatya diye bir yerin varlığını, “Üvey evlat mıyız biz?” diyen telefondaki sesten sonra hatırlayışımıza ne demeli?

“Köşe yazısı, haber dediğin katıdır.” Selma diyorum yine kendi kendime. “Birtakım edebi cümleleri hafife alıyor okur, -meli –malı demelisin. Birilerini suçla haydi, haydi bilmişlik tasla, dünyanın en sırlı bilgilerine sen sahipmişsin gibi davran.”

Bir tanıdığım bir keresinde, “Yazıların yeni bir şey vermiyor. Gazeteci dediğin yeni bir şey vermeli.” demişti. Halbuki kendisi de köşe yazıyor –ki onu da nadiren yapıyor-, neden yeni bir şey vermiyor diye düşünmüştüm ben de. Ansiklopedi miyim ben, arama motoru muyum? Yeni bir şey istiyorsan kımılda biraz. 

Hakikaten, toplum olarak neden sürekli ve bitmeyen bir eleştiri halindeyiz? Elini taşın altında koymadan neden öfkemizi saçmakla meşgulüz sürekli? Her yer öfke, her yer vıcık vıcık eleştiri. O kadar eleştiri var ki, aralarında işe yarar olan da görünmüyor.

“Ağzı olan konuşuyor” diye bir deyimimiz var mesela. Hayır yani, şüphesiz bu ağız sadece konuşmak için mi yaratılmıştır? Susmak için de vardır halbuki ağız.

Deprem bölgesinde çok duyduk o anonsu; “sessizlik…”

Çok ses var. O kadar ki enkaz gibi üzerimize devriliyor her biri. Altından kalkamıyoruz artık.

Lütfen biraz “sessizlik”, seslerinizin altında kalan sesleri duyamıyoruz.

Malatya’yı, Malatya gibileri duyamıyoruz.  

Yorumlar 1
YEMLİHA 26 Mart 2023 19:12

Evet Selma hanım haklı olduğunuz yerler çok. Biz futbol maçlarında en iyi teknik direktör,en iyi kaleci, en iyi defans veya eniyi golcü oluruz televizyon başında . Bilip bilmeden konuşuruz. Hakemi yargılar taraf olduğumuz için ön yargılı şekilde darağacına çekeriz hakemi. Ama işini iyi yapmayanlarin hiç mi suçu yok . Liyatli olunması gerektiğinin hiç mi önemi yok. Bizim orta yaşın üzerindeki insanlarımız muhabere basladiklari zaman kaç tane hükümet yıkıp kaç tane hükümet kurarlar. Bizim önce dönüp aynaya bakmamiz ve kendimize özeleştiri yapmamız lazım. Ben yaptığım işin en iyisini yapıyormuyum ve bu işde en iyisi ben olamaya çalışıyormuyum . İlk önce ahlaki yapımızı düzeltmemiz lazım. Ahlak deyince hemen dini ahlaktan bahsetmiyorum kaldiki ihlâslı ve samimi dini ahlak varsa zaten problem kalmaz. Avrupa devletlerini insanlarinda sosyal ahlak zirvede o insanlar kesinlikle bundan taviz vermiyorlar . Biliyorlar ki bu sosyal ahlaktan taviz verdikleri zaman çöküşe başlayacaklar. Oto kontrol ile birbirlerini denetliyorlar. Bu şekilde de sistem(her nasıl olursa olsun başa kim geçerse geçsin ) bozulmuyor. Başa gecen iktidar hirsina kapılmış olanlar istisna . Evet bu sosyal ahlak nasıl edinilir eğitim ile ben bir eğitimci değilim olmayı çok isterdim. Eğer hükümetler gerçekten ülkesini vatanını düşünmüş olsa kesinlikle sosyal eğitim ilk önceliğimiz olur. Maalesef kendi ceplerini düşündükleri için bir arpa boyu ilerleyemiyoruz. Ülkesini ve milletini Düşünenlerin halı ortada düşünmeyenlerinde hali ortada . Diyeceksiniz ki ne alaka Selma hanım bu sosyal ahlakı olan toplumlarda herkes kendi işini yapar ve o işi ülkesi için en iyi şekilde yapmaya çalışır ve hakkını verir. Konuşacağı yeri ve zamanı da bilir , susacagi zamanı da bilir. Ama bizim gibi gaflet için de sosyal ahlakdan yoksun, algı yönlendirmeye sırf iktidarda kalayım cebim dolsun bu makam benim makamim makamımi kaybetmeyim endişesi ile yonetilen toplumlarda her konuda ahkam kesen bilgisi olan ukalalik yapıp işin ehlini dinlemeyip sen ne anlarsın . Anlasan burda değil orda olurdun diyen insanlar çok olur. Biz önce bu işin eğitimini almalıyız bu eğitimi verecek insanların da düzgün egitilmesini saglamaliyiz. Bizim bu toplumu düzeltmemiz için cooooook işimiz var. Bu eğitim her ile ekonomi canlansın diye üniversite açmak değil. Bu eğitim Avrupa Birliği uyum yasaları için eğitim duzeimizi arttıralım diye her ile üniversite açmak değil. Kalitesiz okumuş cahillere ihtiyacımız yok bizim ülkesine hizmet edecek sosyal ahlakı olan eğitimli insanlara ihtiyacımız var. SAYGILARIMLA. YEMLİHA

Yazarın Diğer Yazıları