Fakir Yılmaz

Kışı bize bırakıp gittiler...

Fakir Yılmaz

Gece boyu sol tarafımda gelen cırcır böceğinin şarkısı eşliğinde gerçek aşkım olan yazılarımla sevişmenin yorgunluğuyla uyduğum yatakta yanı başımda benimle uyup, benimle uyanan kuşlarımın sesi kalk, sabah oldu diyordu.

Uyanıp, fırlamadan, sakince çıktığım ve oturduğum yatağımın başında bulunan ve sanırım yaşadığım onca sorun sıkıntı yetmemiş gibi en son yaşadıklarımın hiç yaşanmamış gibi bir anda çekip gitmesiyle gördüğüm kâbusları hissederek saçlarımla birlikte ıslanan yastığıma uzanıyor, gecede yarı kalmış tarihi belgeselin yorgunluğuyla elime alıyor ve şifreli ekranı çözüp, gelen mesajlara bakıyorum.

Onca haber, hafızayı doldurmuş onca fotoğraf ve görüntüleri haberleştirmek için bir kenara alırken Öveçler'inde okuduğum, Kızılay'ında simit, Ulusunda su ve cigara sattığım, rampalı Keçiören'de kısa ama doyasıya birini bıraktığım başkentten, Hasan Çağlayan'dan gelen mesajı açıyorum.

O mesajı okurken Hasan abinin de benim gibi içinde bulunduğu, boğulduğu bir hisle bana özel mi bilmem ama bir şiir yazdığını görüyor, şaşırmıyordum. Çünkü Hasan abi gibi ben insanım diyen herkesin aynı duygular içinde olduğu ve kimi benim gibi yazarak, kimi ise Hasan abi gibi şiire dökerek, kimi ise içine atarak, saçlarının, sakallarının beyazlamasını, dişlerinin dökülmesini ve bir gün duran kalbiyle ya da yakalandığı kanserle ölürken yaşanmışlıklarını anlatır, anlatmaya çalışır benim gibi..

Ve o şiiri, aşağıdaki satırları sabah sabah okuyup, iç çektikten sonra nasıl bir cevap vereceğimi düşünüp, kala kalıyordum yüzümü yıkayan bir damla göz yaşımla.

“Günaydın, teşekkür  ederim.” deyip geçmeli miydim yoksa daha açılmamış gözümde ikinci damlayı yanağıma damlatan o şiire şiirlik bir cevap mı vermeliydim diye düşünürken yanı başım da bulunan kuşlarımın biri kapısı açık kafesten çıkıp, kanat çırparak karşı gardırobun üzerinde durup, adeta “Gazeteci haydi cevap ver Hasan abiye de göreyim seni..” diyordu sanki.

Evet önce Hasan abiyi şairleştiren o şiiri bir kez daha birlikte okuyalım sonra da mavi kuşu bırakıp, karşıma geçip, bana cevap ver diyen sarı kuşun isteminin de olduğu benim cevabımı..

İşte o başlıksız ama benim' Kıyamam' adını koyduğum Hasan Çağlayan abimin şiiri;

Ne sana kıyarım

Ne de bu şehire.

Beni sana getiren

Bu şehir değilmi

Özlesem'de kırılsam da

Düşlerim gerçek olmasa da

Bu şehire kıyamam

Görmesemde duymasam da

Gülemesem de ağlasam da

Sana kıyamam

Seninle yaşanmışlıklarımız

Seninle hatıralarımız,

Alışkanlıklarımız var

Sana kıyamam.

Geçmese de günler

Açmasa da çiçekler

Yağmasa da yağmurlar

Beni sana getiren

Bu şehre kıyamam

Yarımin de olduğu

Yaramın da olduğu

Ne bu şehre

Ne de sana kıyamam.

Hasan ÇAĞLAYAN

27 Eylül 2022

Ve sanırım size de of çektirecek diye düşündüğüm bu şiire verdiğim cevap.. Ve cevabı verirken bir yandan da gülümsüyordum. Çünkü bölgemin ünlü aşıklarından rahmetli Murat Çobanoğlu ve onca aşıkların atışmalarını hatırlıyor, 'Neyine güveneyim bu yalan dünyanın' türküsünü hatırlayıp, yeniden hüzünlenirken..

Ve kendimi Çobanoğlu ile atışıp, cevap veren Şeref Taşlıova'nın yerine koyup, cevabını veriyordum.

Evet,

bu şehir

beni

ona getirdi

buluşturdu

güzel

anlar yaşattı..

Ama

O beni

Hemde beklenmedik

Bir anda Tanımadığım

Bilmediğim

Ve onsuz yaşamanın

tadının tuzunun olmadığı

bu şehirde

Yapayalnız tek başıma

bırakıp gitti..

Ve şimdi ben

bu şehirde

üzülerek, üşüyerek

istemeyerek kalıyor

bir yandan

Onun aramasını

'Hata ettim

Özür

Geri dönüyorum..' demesini

bekliyor

diğer yandan

bu şehirden

gitmek için

bir yol arıyor, ağlıyorum..

Gazeteci Fakir Yılmaz

27.09.2022

Şiirimle cevabını veriyordum..

Ve aynı Hasan abi ertesi gün günaydın satırını da ekleyip, 'gelenler de gidenlerde, Kışı bize bırakıp gittiler' satırları ile şiirime anlamlı bir cevap verirken atışmaya da nokta koyar gibiydi.. .

Bende öyle yaparak, yazıma noktayı koyuyordum, “Gelenler de gidenlerde, Kışı bize bırakıp gittiler… ” diyerek…

Yazarın Diğer Yazıları