Fakir Yılmaz

İnsan sevdiğinin öldüğünü yazar mı?

Fakir Yılmaz

Hepimizin er ya da geç kapısını çalacak olan ölümün adını Korona'ya çevirip, ardından getirilen yasaklarla sosyal hayattan koparılıp, adeta zombileştirip, ağızlara takılan maskelerle sağken öldürülen insanlığı, geride kalan iki yıllık bir süreçte birbirinden iyice koparıp, sanal  dünyada, etrafınızın her geçen gün boşaldığı ve yalnız kaldığımızın farkında mısınız?

Bilemiyorum, ama aslında sadece bir gribal durum olan ama kiminin emperyalist güçlerin oyunu, benim gibilerin ise “derdin insanlık değil, sağlık diasporasının, yani örgütün boşalan kasasını doldurma telaşı.” diyerek aşısına karşı çıkıp, reddettiği Korona’nın gerek ülkemde, gerekse tüm dünyanın ekonomik enerjisini bitirdiği şu günlerde aldığım iki haberle yerimde kala kalıp bir kez daha yalnız kaldığımı anlıyordum.

Tamda bayram tatili diye kaç gündür dışarı çıkmayıp, evimde, balkonumda işimi, haberciliğimi, gündemi yorumlayan düşüncelerimi aktardığım köşe yazımla baş başa kalıp, “bu sıcak günlerin hemen ardından gelen kışın çok ama çok ağır geçeceğini, buna neden ise bacaları kuşların doldurduğu otlarla tıkanan teneke sobalar başta olmak üzere, tezeklere sahip çıkın!” diye bir yazı yazmaya hazırlanırken, önce sınıf arkadaşım Mikail Kaya’yı ardından dostum Güven Kotan'ı kaybettiğimin haberini aldım...

Çünkü hala devam eden ve Ortadoğu'da, Afrika'dan sonra Kafkasya'daki insan ölümleri ile devam eden savaşı ne Putin ne de ABD ortaklı Avrupa'nın kazanamayacağı, tam aksine başta doğayı katleden HES'lerle açığı kapatmaya çalışan ülkemdeki enerji sorunu olmak üzere, bir çok ekonomik sorun dolayısıyla önümüzdeki kış bir çok insanın Korona'dan değil, boru hatlarından akmayacak olan doğalgaz yüzünden yanmayacak olan kaloriferler yüzünden soğuktan önce hastalanıp, ardından donarak öleceği yönünde onca haber, yorum okuyordum.

Evet, kapımızı çalmadan önce bize doğru geldiğini, her duyduğumuz ölümle yaşarken, bizi sağken öldüren olumsuz haberleri (belki de korkudan) görmezden gelip, anlamak istemesekte bir gerçek olan doğanın değişmez ve önlenemez kuralı ve fiziksel hayatı sonlandıran bu üzücü durumu ve duyumu bu kez de Kocaeli'nin sahil kenti, turistik ilçesi olması gerekirken, gerek gelişi güzel yapılaşma yüzünden, gerekse kent içinde kalan fabrikalar yüzünden iyiden iyiye daralan Darıca'dan alıyorum.

Halbuki beni en son kaç gün önce aradı diye telefonumun rehberine bakıp,  kaybettiklerim gibi bulmadığım dostum, hemşeri canlısı, sosyal hayatın renkli siması, iş insanı, torunlarıyla son günlerini geçiren abim, dostum, arkadaşım, sırdaşım Güven Kotan'ın fiziksel hayata son verip, aramızdan ayrılarak ruhlar dünyasına uçtuğunun kara haberi aldım.

Ve daha üç ay önce hem de ben ve hiç bir kimsenin beklemediği bir yaşta aynı rahatsızlık sonucu, kalbinin durmasıyla  hayata gözlerini yuman kardeşim Deniz'in acısını unutmaya, o atmosferden ayrılmaya çalıştığım bir anda yakınımda, hemen şurada, balkonumun altında geçen trene binsem hemen gideceğim ama “Tamam abi geldiğimde seni arayacağım, çay içeriz.” deyip, araya bayramın, seyranın girdiği şu kaç gün önce telefonla görüşüp, sesini duyduğum onca dostumdan biri olan Güven Kotanı, arkadaşım Serhat Kotan'ın babasını çevremde olan sevdiklerimden birini daha üzülerek kaybettiğimi duymuştum.

İşte tam da bu anda babamın ölümünde cenazesinden önce matbaamda gizli, gizli ağlayarak verdiğim ölüm haberini, iki kardeşim Savaş ve Deniz'in beklenmedik anda bizi bırakıp, sonsuz denen dünyaya gitmeleriyle ilgili haber ve yorumları ve bu yaşa gelene kadar, 35 yılı bulan gazetecilik hayatım boyunca nice insanı, yakını, dostu, eşi, arkadaşı kaybettiğimi gözümden akan bir damla yaşı silmeye çalışırken “İnsan sevdiğinin öldüğünü yazar mı?” diye kendi kendime soruyor, cevabını benden daha acılı olan sizlere bırakıyordum...

Yazarın Diğer Yazıları