B. İnan Özcan

Her 'dem'de beşer, erdemde insan olmak…

B. İnan Özcan

İnsanın kendine dışarıdan bakması zor bir iştir. Bu işin hakkından gelmek erdemli insana has bir iş zaten.

Kendine dışarıdan bakabilmek akla hayale gelmeyen olağanüstü bilgiler verir insana. “Meğer kazın ayağı öyle değilmiş.” dersiniz. Bu işin kıymetini bilen birine, “Süpermen olmayı mı istersin yoksa kendini dışarıdan görebilmeyi mi?” diye sorsalar eminim ki kendini dışarıdan görebilme yetisine sahip olmayı isteyecektir.

İnsanın kendini dışarıdan maddeten ve suret itibarıyla izlemesini kastetmiyorum tabii ki. Onu aynalar, kameralar, röntgen ve x ray cihazları pekâlâ yerine getiriyor. Demek istediğim sureti de içermekten ziyade daha çok siret anlamında bir projeksiyon. Ve de dıştan içe doğru olan bir bakışı kastediyorum.

Psikoloji bilimi ışığında bu işi yapanlar var. Bununla ilgili psikanaliz, hipnoz vesaire kullanılan yöntemler var ama bu yöntemlerde siz kendinizi dışarıdan izlemiyorsunuz. Siz kendinizi dışarıdan birinin izlemesine müsaade ediyorsunuz, kaldı ki o da uzman kişinin ve metodun kapasitesiyle sınırlı.

İnsanın kendini dışarıdan izlemesi; bir iken birincisinin lehine iki kişi olma gücü demek. Yani siz aynı anda iki kişisiniz ama birliğinize, dirliğinize kuvvet kazandırmak adına, insan olmanın gerektirdiği en üst çıtaya çıkmak adına kuşbakışı eserinizi (yani kendinizi) seyrediyorsunuz. Tabii eserinizi seyretmek demek kusurlarınızı, eksiklerinizi görmek ve böylelikle kendinizi düzeltmek, doğrultmak, yontmak demek. Yani en esaslı eğitim.

Eskiler bunu nefsi öldürmek olarak alıyor ve bunu iman dairesi içinde yapıyorlardı. Modern dünyada ise bu tür çabalar mistik bir hüviyetle algılanıyor ve bir kısım sufi kişilere layık görülüyor ve umuma ait bir şey değilmiş gibi bir algı alanına hapsoluyor. Halbuki hayatı din bağlamında değerlendirmeyen biri için bile kendini tanımak, tartmak ve akabinde düzeltmek, yontmak bir çaba, bir ceht işi olarak önümüzde duruyor.

Örneğin bir ressam düşünelim. Resmini yapıyor ve resmin belli bir olgunluğa erdiği, onun bir taslaktan, bir eskizden artık sıyrılıp, tamamlanması gereken, tamamlanmasına birkaç basamak kalmış bir raddede bir bardak kahve alıp üç adım geri çıkıyor ve resmine uzaktan bakıyor.

Daha makro bir perspektiften daha bütüncül ve daha nesnel bir bakışla sanki o resmi kendi yapmamış gibi eleştirmen bir bakışla resminin eksiklerini fazlalarını tespit ediyor.

Bazı durumlarda her insan hipermetroptur zaten. İşte dediğimiz durumda burada resmin ressamdan ayrı bir nesne gibi değil de bizatihi ressamın kendisi olduğu durumdaki gibi olan bir şey.

İşte özeleştiri, empati gibi kavramlar bu dediğim havzadan beslenen kavramlar. Az veya çok her insanda kendini dışarıdan izleyebilme kabiliyeti muhakkak vardır. Bunun çok yönlü, komplekssiz, akıllıca ve hakkını vererek yapılma potansiyelinin genişlemesi de bu havzanın genişlemesi demek bir anlamda.

İnsanın kendini dışarıdan izlemesi elbette ki sıradan bir izleme faaliyeti değil. Bunu anlamlı kılan kişinin kendi kendini yontması, eksiklerini gidermesi, inşasına, inşaatına bizzat katılım göstermesi eksiğini gidermesine matuf bir çaba içine girmesini kaçınılmaz kılan bir şey.

Zira insan etrafını hep kendini uyuşturan, haklı çıkaran, olumlayan durumlarla ve insanlarla doldurur. Mesela en iyi arkadaşımız bizi en çok olumlayan arkadaşımızdır. Sürekli sırtımızı sıvazlayan, seven, takdir eden kabahatimizi, noksanımızı bize söyleyip bizi silkelemek, eleştiri kırbacını vurmak yerine noksanımızı okşamayı vazife addeden, bizdeki marazın meşruiyet kazanmasını varlığıyla temin eden kişi bizim yarenimizdir.

Şöhreti ise artık siz düşünün…                                                                         

Günümüz dünyasında insan daha bir yalnızdır ve yalnızlık kutsanmak ister.

Yalnızlık enaniyet besler.

Yalnız insanı sapkınlık bekler (kendini toplumda kişiler ve durumlarla kıyaslamaktan mahrum insan toplumun tarihsel süreç içinde edindiği kazanımlar manzumesine uzak oluşundan ötürü şizofren ve tutarsız yollara rağbet edebilir ve bir süre sonra bu yolda sebat etmek zorunda kalıp onulmaz yaralarla baş başa kalabilir.) teknoloji, dijital çağ, modernleşme ve akabinde yalnızlaşan insan evladı madem tek başına kalmıştır kendini izlemeyi, okumayı bilmelidir.

İçine dönmeyen insan sathidir, beşerdir ve “Ölen hayvan imiş aşıklar ölmez.” dediği gibi şairin insanlığı sadece biyolojik bir yapıdır. 

Nitelik çıtasını yükseltmeyi görev edinmek ve yine bu anlamda “aşık” olarak yaşamak ve ölmek ise erdemle yani bir anlamıyla kendimizi biricik meselemiz yapmakla mümkün.

Bereket bulaşsın aşınıza, iyilik bulaşsın işinize deyip noktayı koyuyorum.

Yorumlar 2
İnan 09 Kasım 2021 20:27

Çok tesekkür ederim hocam. Ellerinizden öpüyorum. Sevgi ve hürmetler

Zihniye 09 Kasım 2021 10:40

Inan seni cok tebrik ediyorum oglum harika bir taxi ve dusunceydi seninle gurur duydum nacizane ilkokul ogretmenin olarak basarilar diliyorum

Yazarın Diğer Yazıları