B. İnan Özcan

Eksik bir şey

B. İnan Özcan

Gündelik hayatın koşturmacası içinde ayağımıza geçiriverdiğimiz hafif, samimi, laubali terlikler... Bizi umursamaz bir şekilde taşıyan, fanilikle dalga geçen terliklerimiz... Denize girerken sahilde bıraktığımız sonra yüzerken dalga marifetiyle bir anda yanımızda beliriveren, koşarken ayağımızdan fırlayıveren... Ayaklarımıza su tutarken çıkarmadığımız, bizle birlikte yıkanan terliklerimiz... 

Eskiden bahçelerde eşelenen tavuklar haşarılık yapıp komşu bahçeye sıçramasın diye ayaklarına ıskartaya çıkmış bir terlik teki bağlanırdı. Zavallı tavuk her adım attığı yere onunla gider zaten uçmak konusunda yetersiz kanatları komşu avluya geçmeye güç yetiremezdi. Tavuk için bir pranga olan terlik esareti özne insan olunca değil normal gündelik hayatta, özgürlüğün en kısıtlı olduğu yerlerden biri olan vatan hizmetinde bile yüzleri gülümseten, içtimadan yırtmanın adı olan bir sevinç vesilesi oluverir. 

Askerde postalla başlayan vatani vazife ayakların haşat olması, tırnak batması gibi nedenlerle sekteye uğrar ki bu işin vardığı yere terlik istirahati denir. Terliğin bir şekilde garnizonun içinde yer alması en fazla bu şekilde olur. Onda da zaten olayın içinde değil kıyısındadır terlik.

Kravatla, devletle, protokolle, resmiyetle, okulla, garnizonla alakası yoktur terliğin.

Terlik giyen bir ayak gördüyseniz emin olun ki o ayakların sahibi o esnada kravat takmamıştır ve koşmayacaktır ve kendini kasmamaktadır ve hayatın içindedir, küsmemiştir.

Hafif, rahat ve insani yanımızı tamamlayan terlikler kah bir sanayi esnafına çay dağıtan çaycı çocuğun, kah ekmek almaya çıkmış bir adamın, kah sokak fırınında ekmek pişiren bir köy kadınının ayağında en güncel, en işlevsel şekilde hayatın orta yerinde maskesiz, mesafesiz, komplekssiz ve teklifsiz bir şekilde yer alır.  

Dini, mahalli, resmi merasim, ritüel ve temaşaların önceden hazırlanmış konuşma balonlarının dışında olması dolayısıyla terlik fazlasıyla sivillik içerir. Terlikli insan; ne içeride durmaya ne dışarıda kalmaya raptolmuştur. Ayakkabıdaki gibi eğilmeden girer içeri. Eğilmeden çıkar dışarı. Hatırlı misafirliklerde misafir uğurlanırken nasıl ki kapıda bir süre konukların ayakkabı giymesi beklenir ve nasıl ki sahte cümleler hazır konuşma balonları tekrarlanır o esnada. Ama işte terlik de öyle değildir, terlik sahteliğe müsaade etmez tüm sivilliğiyle. Bekleme yapmaz. Zaten terlik giyilen bişey değil ayağa geçirilen bişeydir. Donmuş medeniyet kalıplarından çok özgürlüğe, sivilliğe, salmışlığa yatkındır.

Yazımın başlığı aynı zamanda Ezginin Günlüğü adlı müzik grubuna ait bir şarkının da adı. O şarkının da en sevilen dizesi "Terliklerimle gelsem sana sonunda aşkı bulmuş gibi." kısmı sanırım. İnsanlar kaybolmuş bir şeyin eksikliğini hep hissediyorlar adını koyamasalar da. Bu dizelere olan rağbet gibi aşkı bulmuş olmanın ispatını terlikleriyle gelmesine bağlaması da yazdıklarımı haklı çıkarıyor  belki de. Eksik olan şeyin ne olduğunu bulmaya yarayacak yüzlerce sokak lambasından birisi terlik olgusunun bize hatırlattıkları. Senli benli olmaktan da öte anlamlara uzanan samimiyet, empati, diğergamlık gibi bir sürü şey işte...

Yazarın Diğer Yazıları