Göçmenlerin tartışıldığı ve insan haklarının yok sayılırcasına mülteci, göçmen, sığınmacı kavramlarıyla insanların aşağılanmaya devam ettiği ülkede iç göçlere baktığımızda dış göçlerden farklı olmadığını görüyoruz.
Özellikle memleketim Ardahan'ın da içinde olduğu kentlerden metropollere devam eden göçün oluşturduğu varoşlardaki insanlar gibi küçümsenen hatta doğulu, Çingene, Kürt denilerek aşağılanan insanlara yaşatılanlardan farklı olmayan göçmen, mülteci sığınmacıların tartışıldığı şu süreçte "pandemi var gelmeyin, alt yapı yok gitmeyin" denen kentlerin başını çeken Ardahan ve Ardahanlı zihniyetin ülkedeki sağ anlayıştan farklı olmadığına da tanık oluyoruz.
Sağ popülizmin söylem dünyasında bereketli malzeme olan göçmen düşmanlığının göçer düşmanlığına dönüştüğü Ardahan’da "operasyon var" denerek gurbetçilerin tatile gelmesi engellenir.
Devam eden göç yüzünden bomboş kalan yaylalarına, dağlarına gelmek isteyen Iğdırlı hayvan göçerleri de yasak sınır kenti olan ve ülkenin Kafkasya'ya açılan kapısı denen hatta yeri geldiğinde "sınırların ve pasaportların olmadığı bir dünya özlemi”yle diyenlerin yabancı düşmanlığı nedeniyle Kafkasya'dan gelip Ardahan'dan ülkeye girenlere Nataşa, bu ülkenin diğer bir yakası Karadeniz’den gelen arıcılara “kaçak arıcı” diyen bir bakışla Iğdırlı hayvan göçerlerine de muhalefet edenlere terörist, hain, bizden değil diyerek suçlayan mevcut iktidar gözüyle bakarlar.
Halbuki, dert “vatan millet Sakarya” değildir. Asıl amaç rant ve doğayı kendi çıkarları doğrultusunda kullanma isteğidir.
Göçmen, göçer ya da sığınmacı kelimelerini emellerine kalkan edenler, aslında bu dertlerle hareket etmektedir.
